N.PALAMUT

N.PALAMUT

N.PALAMUT

Mimarlığın farklı tanımlamaları yapılabilir elbette. Ama, mimarlığın hem akademik hem de pratik tarafında kendini konumlandırmış biri olarak benim için mimarlık; insan ve çevresi arasındaki ilişkiye müdahale eylemidir. Neden müdahale ediyoruz sorusunun karşılığı insanın fiziksel ve ruhsal gereksinimleridir. Hangi çevre sorunun karşılığı ise iç içe geçmiş bir dizi katmanı içermektedir. Fiziksel, kentsel, toplumsal, kültürel çevre gibi. Buradaki kritik soru insan ve çevresi arasında yüzlerce yılda oluşmuş ilişki sistemine (ki bu mimarlıktır) yeni gereksinimler söz konusu olduğunda olası müdahalenin nasıl olacağı ile ilgilidir. Kanımca bu soru Tarihsel süreçte de mimarlık gerçekliğinin esasını oluşturmaktadır. Ne var ki mimarlığın ontolojik yönü, fiziksel varlık anlamında gücünü içinde bulunduğu zamanın teknolojinden ve yaşama kültüründen alır. Dolayısıyla mimarlık, içinde bulunduğu coğrafyayı yeni simbiotik ilişkiler yaratacak biçimde dönüştürme iddiasıdır. Röportaj; Mimar Ayhan Usta 2- Mimarlık ve iç mimarlık birlikteliği sizin için ne ifade ediyor? Söz konusu birliktelik benim için hem gramatik hem de anlam bütünlüğü açısından kusursuz kurulmuş edebi bir tümceyi ifade ediyor. Öznesi “İnsan”, yüklemi “mimarlık” olan, özneyi ve yüklemi anlamsal ve gramatik olarak tamamlayan her şeyin ise “iç mimarlık” olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle birbiriyle ayrışan ya da uğraşan bir tutumdan çok “özne” ye odaklanan bir birliktelik olmalıdır. Her ikisi de “özne” yi ve “çevresini” iyi anlamalıdır ki “özne” için uygun ve konforlu bir atmosfer oluşturabilsinler. 3- Siz aynı zamanda bir akademisyensiniz. Mimarlık öğrencilerinin sık sık değindiği ve rahatsız olduğu bir konu var. Mimarlık eğitimi alırken juri değerlendirmelerinde eleştirilere maruz kalan tasarım örneklerinin, günümüz mimarisinde yer bulması.. Sizce bunun nedeni nedir? Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bilindiği gibi mimarlık eğitiminde eleştiri kültürünün özel bir yeri var. Çünkü mimarlık eğitiminin omurgasını oluşturan tasarım stüdyoları eleştiri kültürünün deneyimlendiği ve mimari tasarıma evrildiği ortamlar. Dolayısıyla Tasarımın bu evrilme süreci içinde karşı karşıya kaldığı eleştiri konuları “olumlama” ve “olumsuzlama” dan çok, “anlama, keşfetme, yaratma” ve “öğrenme” süreçleri açısından kritik eşikler oluşturabilmektedir. “Çirkinliğin” toplumsal, kültürel ve ekonomik bağlamını anlamak bazen “güzel olan” ı yaratmaktan daha değerlidir. Çünkü “güzelin” yabancı olduğu bağlam da sorunlu bir durumu işaret eder. Güzel, yabancı ve çirkin arasında yaşanan gerilimde bir tarafta durmak yerine eleştiriye devam ederek gelecek tasarlamak daha tutarlı olacaktır. 4- Ülkemizdeki mimarlık disiplini sizce nasıl ilerliyor? Bu konuda olumlu ve olumsuz gördüğünüz konular nelerdir? Ülkemizdeki diğer disiplinler nasıl bir gelişim gösteriyorsa mimarlıkta o gelişimi gösteriyor. Bunu hem akademik ve eğitim anlamında hem de pratik anlamda izlemek olası. Araştırmalar, tezler, yayınlar yapılıyor, ama sonuçlar hem mimari tasarıma hem de karar vericilere, politika üretenlere bir girdi oluşturamıyor. Ancak olumsuz bir durum yaşandığında bir diyalog arayışı söz konusu oluyor. Gerçekte inşaat ekonomisi ülke ekonomisinin büyük bölümlerinden birini oluşturuyor. Buna karşın doğal, ekonomik, insan vb. kaynakları açısından ne yazık ki iyi sonuçlar ortaya çıkmıyor. Örneğin TOKİ aracılığıyla geliştirilen sosyal konut projeleri sosyal devlet bağlamında mükemmel bir politika olmasına karşın, orta çıkan fiziksel çevrenin mekânsal kalitesi anlamında sıradanlaşarak etkisini kaybediyor. Oysa konut kültürü toplumsal ve kültürel hafızanın en iyi izlendiği yapı türü olarak üzerinde en duyarlı çalışılması gereken konuların başında geliyor. Bu konuda çok zengin tarihsel ve kültürel mirasın yanı sıra akademik birikim de olmasına karşın “hızlı”, “ucuz”, “eleştirel süreçlere kapalı” üretim, kentleri sıradanlaştırarak aynılaştırıyor. Bu nedenle olumsuzluklar konusunda mimarlık disiplinini suçlamak yerine, mimarlık disiplinini daha etkin kılacak uygulamalar önemli. Bunların başında yerel ve merkezi yönetimler bağlamında, proje elde etme süreçleri ve yöntemleri açısından tasarıma alan açan, şeffaf, demokratik, rekabet ve liyakata dayalı hukuksal düzenlemelerin oluşturulması geliyor. Bu başarıldığında mimarlık disiplini (mimarlık, planlama, peyzaj mimarlığı, iç mimarlık ve diğer tasarım alanları) kesinlikle daha kaliteli, ekonomik, yeşil, estetik ve yaşanabilir kentsel çevreler konusunda etkisini hissettirecektir. 5- Nitelikli mimar sizce kimdir? Salt eğitim yeterli midir? Nasıl olmalıdır? Nitelikli mimar konusunda Vitruvius ’tan başlayarak günümüze kadar birbirine yaklaşan çeşitli tanımlamalar yapılmıştır. Hatta bu tanımlamalardan bazıları klişelere dönüşmüştür. Endüstri 4.0 ve nesnelerin internetinin yaşandığı global bir çağda yaşıyoruz. Güney Kore doğumlu Alman filozof ve kültürel teorisyen Byung-Chul Han “iş odaklı” yaşam ve performansa dayalı varoluş üzerinden yeni yaşam biçimlerinin insanı hangi ruhsal durumlara dönüştürdüğüne dikkat çekmektedir. Bu nedenle nitelikli mimar her şeyden önce içinde yaşadığı çağı ve toplumu kavrayabilme ve eleştirel bakabilme yetisine sahip olabilmelidir. Sorun, sadece tektonik anlamda “güzel ve sağlam yapılar” yapabilmeye indirgenmemelidir. Mimar gerektiğinde “yapmamayı” da düşünebilmelidir. Öte yandan Japonyalı mimar Shiguru Bun, tasarımı bir tür “sosyal sorumluluk” olarak tanımlıyor. Dolayısıyla nitelikli mimar, sosyal sorumluluk duygusu taşıyan bir mimardır. Bu nedenle de salt eğitim yeterli değildir. Çünkü iyi bir eğitim alınabilir ama eğitim alacak duygular gelişmemiş, aksine körelmişse mekanik bir profil ortaya çıkacaktır. 6- Toplumsal hafızamızda geriye dönük bir mimari dil var. Günümüz mimarisinde bu dilin çok örneğini görüyoruz. Bu size bir mimar olarak ne hissettiriyor? Tüketim toplumu içinde yaşıyoruz. Değerli ve anlamlı olan her şey tüketim toplumunu beslemek üzere metalaşıyor. Öte yandan bütün tarihsel dönemlerde mimarlık ve erk arasında güçlü bir ilişkinin varlığı kaçınılmaz bir gerçeklik. İnsanın ve erk sahibinin geçiciliği karşısında duyduğu acizlik mimarlığın ontolojik yapısıyla teselli buluyor. Çünkü mimarlık “kalıcı” bir özelliğe sahiptir. Bu nedenle de Erk, ideolojisini mimari olarak kamusal mekanda kalıcı hale getirerek farkındalık yaratmak için inşa etmek istemektedir. Bu nedenle toplumsal ve kültürel hafızanın talep edilmesi anlaşılabilir bir durumdur. Ancak günümüzde kimi uygulamalarda bu tür taleplerin kolaycı bir yaklaşımla figüratif ve bazen kitsch düzeyinde karşılandığını görülmektedir. Öte yandan mimari tasarım açısından konuya yaklaşıldığında “tarihselcilik” ve “eleştirel bölgeselcilik” gibi eğilimler düşünüldüğünde mimarın nasıl pozisyon aldığı sorusu önem kazanmaktadır. Erk’in ideolojisini mekansallaştıran bir araç mı, yoksa sosyal sorumluluk bağlamında yukarıda tanımlanan ilişkileri anlamaya ve yorumlamaya çalışan, çağının ruhunu taşıyan biri mi? 7- Mimarlık eğitiminde eksik bulduğunuz konular nelerdir? Türkiye’de akademisyen mimar, yarışmacı mimar, uygulamacı mimar, memur mimar, tasarımcı mimar,şantiyeci mimar gibi tanımlamalar var. Bu anlamda akademisyen mimar ders vermeli uygulayıcı mimar proje üretmeli gibi bir algısı söz konusu. Kanımca mimarlık eğitiminin eksikliği yok, belki fazlalığı bile var fakat bu ayrışma içinde gelişen yapı oldukça sorunlu. MIT’nin dekanı Prof.Dr.Hashim Sarkis mimarlık ofisi sahibi ve projeler tasarlıyor. Öte yandan en saygın mimarlık okullarının eğitim organizasyonu içinde uygulama içinde olan mimarlar etkin bir role sahip. Ancak burada uygulama içinde olan mimar derken ofisine dergi, kitap girmeyen ve entelektüel birikimi olmayanlardan söz etmiyoruz. Öte yandan iyi bir mimarlık eğitimi için mevcut öğrenci seçme sisteminin değişmesi ya da mevcut sistem içinde mimarlık eğitimini seçecekler için ilk öğretimden başlayan farklı model arayışlarının yaşama geçirilmesi gerekir.12 yıl zorunlu eğitimde gelişmemiş bir meslek bilinci ve birikimini 4 yılda bırakın mükemmeli, vasat bir seviyeye bile taşımak oldukça zor. 8- Genç mimar adayları, öğrenciler için hangi tavsiyelerde bulunmak istersiniz? Genç mimar adaylarına tavsiyem kaybettiğiniz 12 yılı (zorunlu eğitimde) telafi edecek arayışlar ve uğraşlar içinde olmaları. Okumaları, gezmeleri, sezgilerini geliştirmeleri ve sosyal sorumluluk bilincine sahip olmaları…